Film Okuması: Alien Filmleri

Prometheus (2012)

Filmin özgün öyküsü özetle şu: Yeryüzünde yaşamı başlatan, “mühendis” dedikleri uzaylılarmış. Mühendislerin yurdunda yaşamı kim başlatmış, o konuya girilmiyor. Mühendisleri bulacaklarını umdukları yıldız sistemine araştırma yolculuğu yapmak için Peter Weyland bir bilimadamları takımı oluşturuyor. Vardıkları gezegende kafalarındaki sorulara beklemedikleri yanıtlar alıyorlar. Kendilerinden hoşnut olmayan bir mühendisle ve ayrıca öldürücü bir maddeyle yüz yüze gelip canlarını kurtarmaya ve kaçmaya çalışıyorlar. Okumaya devam et “Film Okuması: Alien Filmleri”

Okuma: Basit Bir Görseldeki Çarpıtmalar

“Sosyal medya” denen dezenformasyon çukurunda dolanıp duran görsellerden birini görüyorsunuz. Yazarın mesajı yeterince açık mı? “Ego” ile anlatılmak istenen şey egoizm, yani bencillik, yani kötücül dürtüler. “Eco” ile ekolojik yaşam, yani iyilik simgelenmiş. Mesajın bundan ibaret olduğuna emin misiniz? Yoksa birkaç saniye düşünüp hak verdiniz, onayladınız ve kaydırıp çoktan başka bir iletiye mi geçtiniz? Gelin, bu ürünün eleştirel bir çözümlemesini yapalım, bir kez daha düşünün. Okumaya devam et “Okuma: Basit Bir Görseldeki Çarpıtmalar”

Film Okuması: Osmanlı Subayı (2017)

Eleştirel düşünmenin bu alanında, daha önce uygulamaya başladığımız eleştirel okuma etkinliğini sinema filmi, televizyon dizisi, belgesel film, kısa internet videosu gibi “metinlere” uygulayacağız. Özünde farklı bir şey yapmıyoruz. Ancak geçirdiği evrim nedeniyle akan görüntülerin kendine özgü dilsel, işlevsel, parasal, politik nitelikleri var. Eleştirel düşünür olma çabamıza bu niteliklere göre ayar yapacağız. Amaç yine aynı: İşittiğimiz sözlerde, izlediğimiz tartışmalarda, maruz kaldığımız basın-yayın içeriğinde yaptığımız gibi, akan görüntülerin de bizi aptal yerine koymasına izin vermemek… Kendi aklımızla düşünüp kendi vicdanımızla yargılayabilmek… Kendi doğrularımıza, kendi bilgilerimize egemen olmak… Gerçeğe ulaşmak…

Sinemanın kendine özgü bir kaç niteliği var. Karanlık, kişiyi olayın içine sokar ve düşünme yetisini kısıtlar. Anımsayalım, eleştirel düşünme kendi düşünme sürecimize dışarıdan bakabilme, böylelikle nesnelliğe olabildiğince yaklaşma yetisidir. Sinemanın başka bir şeye dikkatimizi vermenizi engelleyen yapısı bizi filme dışarıdan bakabilmekten belli ölçüde alıkor. Bu etki, haber basınından öğrenilebilecek ve sorgulanabilecek olan Columbine High okul katliamı, 11 Eylül saldırısı gibi olayları birer sinema filmi yaparak, artık sorgulanamaz biçimde zihinlere yerleştirmeye yardım eder. Sinema salonundan çıkanlar artık olayların ayrıntılarını filmdeki gibi anımsarlar, haberlerdeki gibi değil.

Filmimize gelelim… Osmanlı Subayı filmi idealist (görünen) Amerikalı bir genç hemşire ile bir Osmanlı subayının Birinci Dünya Savaşı başlarında Van’daki ilişkisini anlatıyor. Van’daki Amerikan hastanesindeki Amerikalı doktor Gresham ve başhekim Woodruff diğer önemli karakterler. Aklı bir karış havada (ama idealist?!) hemşire bir Gresham’a, bir subay Veli’ye umut veriyor ve ikisi arasında gerginliğe neden oluyor. Bir yandan da savaşın ne kadar kötü olduğu vesair klişeleri kağıttan okuyup uykumuzu getiriyor. Ama biz eleştirel düşünürleriz. Uyumayız.

Şimdi filmi dakika dakika irdeleyeceğiz.

Okumaya devam et “Film Okuması: Osmanlı Subayı (2017)”