SORU SAFSATALARI

Genel Olarak Yanlış Soru

Soruların da doğru olması gerekir. Örneğin “Kürenin kaç köşesi vardır?” sorusu yanlıştır ve yanıtlanamaz. Ancak sorunun yanlış olduğunu anlamayan biri yanıt verirse durumu kendisi ve karşıdaki için daha da kötüleştirir. Bu tür sorular basın tarafından konu kişilere ve hedef kitleye çok sık yöneltilir.

“İsmet İnönü Lozan’da neden boğazları İngilizlere vermiş?”

Kürenin köşesi olmadığı gibi Lozan’da boğazlar İngilizlere verilmemiştir.

 

İmalı Soru /Karmaşık Soru Safsatası (İng. complex question)

Genellikle soranın kabul veya önyargıları ile bir uyumluluk ortaya çıkarmak üzere yanıt vereni ‘evet’ veya ‘hayır’ demesi durumunda suçlu duruma düşürecek sorular sorulmasından doğan hatadır. İlgisiz iki nokta birleştirilerek tek bir önerme gibi sunulur. Karşısındakinin her ikisini de ya kabul veya reddetmesi beklenir. Gerçekte biri kabul edilebilirken diğeri edilemez. Gazetecilerin işlerine gelen yanıtı almak için en çok kullandıkları yöntemdir. Polis ve savcı sorgularının vazgeçilmez parçasıdır.

“Neden beni üzüyorsun?”

Seni ben mi üzüyorum?

“Demek mitinge katılıyorsun. Hangi örgüte üyesin?”

Üye miyim?

“Muhafazakarlar bu konuya ne zaman ağırlıklarını koyacaklar?”

Zaten koymamışlar mıydı?

“Yeni modellerinizde paslanma sorununu çözdünüz mü?”

Eski modellerimiz paslanmıyordu ki…

“Sizce yeni anayasamızda değişmez maddeler olmalı mı?”

Yeni anayasaya gereksinimimiz mi var?

“Türkiye’nin 60 yıldır AB’ye girememesi sizi nası etkiliyor?”

60 yıldır çaba mı gösteriliyor da girilemiyor?

“Okullarda dini eğitimi imamlar mı vermeli, öğretmenler mi?”

Okullarda dini eğitim verilmesi gerekip gerekmediğini ne zaman tartıştık ki? Burada aynı zamanda sınırlı seçenek safsatası da bulunmaktadır.

“Çocuklarımızı internetin tehlikelerinden korumak için devlet ne yapmalı?”

  1. İnternet tehlikeli mi ki, bunu tartıştık mı?
    II. İnternetin tehlikesinden çocukları devlet mi korumalı? En az üç olasılıklı bir yanıt teke indirgeniyor.

“Bölücü ve irticai eylemlere karşı devleti savunmasız bırakmakla suçlanan bir Cumhurbaşkanı veya hukuku bile bile çiğnemekle suçlanan bir hükümet ile mi Avrupa Birliği’ne gireceğiz veya enflasyonu yeneceğiz?”

Yazar, burada evet veya hayır diye yanıtlandığında, hükümet veya Cumhurbaşkanı hakkında suçlayıcı ifadelerini kabul ettirecek biçimde soru soruyor.

“Sen evrimci bir ateist misin?”

İki soru birden soruluyor: “Evrimci misin?” ve “Ateist misin?” Buna iki ayrı yanıt olmalıdır. Çünkü evrimci olmak ateist olmayı gerektirmez. Evrimi anlayan, akla yatkın bulan inançlılar da vardır.

Bu safsata her zaman soru biçiminde olmayabilir:

“Bu rezilliğe izin vermemizi bekleyemezsiniz.”

Ortada bir rezillik mi var?

“Hükümet aldığı önlemlerle çocuk pornosu sorununu çözdü.”

Öyle bir sorun mu vardı?

 

Çok Sorulu Safsata (İng. fallacy of many questions)

Tek ve basit bir cevap talep edermiş gibi sunulan bir sorunun aslında birden fazla cevap ihtiyacı yaratması durumudur. İmalı soru safsatasına benzer. Gazeteciler ve politikacılar sık kullanır. Usta bir muhabir bu tip sorularla istediği yanıtı almak üzere ilgilisini tuzağa düşürebilir. Halk oylamaları çoğu zaman bu türe örnektir. “Torba yasa” olarak anılan onlarca maddenin tek meclis oylamasına sunulduğu tasarılar bu türe örnektir. Meclis veya halk oylaması tek madde üzerinde olsa bile bu birçok sorulu safsata olabilir. Çünkü çoğu zaman bir yasa maddesi birden çok konuda yargı verir. Dolayısıyla iyi işlemeyen, ayrıntılara inmeyen meclis komisyonlarının, aceleci meclislerin bulunduğu bir yasama dizgesinin bütünüyle safsata üzerine kurulu olduğunu söyleyebiliriz.

 “2010 Anayasa değişikliği paketi halk oylamasına sunuldu.”

Bütün pakete tek oy verilmesi istendi. Olumlu bir değişikliğe evet oyu vermek isteyenler olumsuzları da onamaya zorlandı. Veya tersi…

“Bölücü ve irticai eylemlere karşı devleti savunmasız bırakmakla suçlanan bir Cumhurbaşkanı [özne 1] veya hukuku bile bile çiğnemekle suçlanan bir hükümet [özne 2] ile mi Avrupa Birliği’ne gireceğiz [hedef  1] veya enflasyonu yeneceğiz [hedef 2]?”

Yazar iki özneyi ve iki hedefi içeren 2×2=4 ayrı soruyu tek soruymuş gibi soruyor. Ayrıca, nasıl yanıtlarsak yanıtlayalım yazarın istediği seçeneklerden birini seçmiş olacağız.

“Sence Menderes’in idam edilmesi doğru muydu?”

“Menderes mahkemenin kendisine yüklediği suçları işlemiş miydi” ve “bu suçları idam cezasını hak etti mi” soruları bir arada soruluyor. Soruyu yönelten bir çarpıtma yapmak veya muhatabını tuzağa düşürmek istemiyor olabilir. Ancak sorunun muhatabı durumu çözümleyemezse yanlış bir yanıt vermesi veya kendini yanlış anlatması işten bile değildir.

“Üçüncü köprünün adına halk karar versin.”

Hükümet üçüncü köprü yapalım mı, gerek duyuyor muyuz sorularını atlayarak yalnızca köprünün adını halka soruyor. Hükümetin amacı halkın özgür iradesiyle yönetime katıldığı sanrısı yaratmak ise olumsuz tepki çekecek bir isim önererek sınırlı seçenek safsatasına da başvurabilir. Köprü gereksiniminin bilimsel olarak ortaya konup konmadığı, başka seçeneklerin bulunup bulunmadığı eleştirel düşünmeyi bilmeyen yurttaşın aklına gelmez.

“Taksim Gezi Parkı’na AVM yapılıp yapılmayacağını halkoyuna sunalım.”

AVM yapma düşüncesi halkın istemiyle mi ortaya çıktı ki soru halka yöneltiliyor?

 

Sınırlı Seçenek Safsatası (İng. fallacy of limited alternatives)

Tam bir inceleme araştırma ve delil ortaya koymadan, bir hareket izleğinin başka seçenekleri yok saydığı veya dışladığı konusunda ısrar etme yanlışlığı. Siyah-beyaz safsatasına benzer.

“Köfte ve patates var, hangisini yersin?”

Bu soru örneği çocuk eğitimi kitaplarında anne-babaya ve yuva öğretmenlerine çocuğu nasıl yönlendireceklerinin örneği olarak verilir. Yemek yemek istemeyen çocuğa yemek isteyip istemediğini sormak yerine bu soruyu yönelttiğinizde çocuk tuzağa düşecek ve özgürce seçim yaptığını sanacaktır. Hiç kuşku yok ki politikacılar ve basın yetişkin yurttaşları çocuk yerine koymayı iyi bilmekte!

“Microsoft’un işletim sistemi sektöründe kurucu tekel olmasından memnunum. Eğer onlar olmasalardı şu anda sahip olduğumuz bilgisayar verimliliği olmayacaktı.”

Microsoft’un tekel olması veya verimsiz işletim sistemlerine mahkum olmamız dışında üçüncü bir seçenek elbette vardı.

“Taksim Gezi Parkı’na AVM yapılıp yapılmayacağını halkoyuna sunalım.”

Üçüncü bir seçenek yok muydu?