NFT Nedir? (eleştirel gözle)

Çok zengin kişilerin günlük yaşamlarının çalışan kesim insanlarınınkinden önemli bir farkı var ki neredeyse hiç kimsenin söz ettiğini görmedim. Yıllar önce bir röportajında Nihat Genç’in teğet geçtiğini, hatta belki ancak sıyırıp geçtiğini duymuştum ama gerisini duymadım. Bu kişiler parayla, ev işleriyle, çocuğun dersleriyle falan kaygılanmazlar. Bizi kuşatan gelecek ve güvenlik kaygısı bu kişilerde bulunmaz. Bu yüzden zihinleri ve gönülleri bizim anlamakta zorlanacağımız kadar farklı düşlerle, hırslarla, heveslerle doludur. Bu tıpkı doymuş kişinin yiyeceklere ilgi duymayışına benzer. Tok, açın halinden anlamaz ama pek söylenmediği gözden kaçan, açın da tokun halinden anlamadığıdır. Tok, açın aklına bile gelmeyen şeylere yönelir.

Geçtiğimiz on, on beş yıl içinde bir yerlerde şuna benzer bir diyalog gerçekleşmiş olmalı:

– Fikri mülkiyet yasalarını çiğneyenlere “korsan” adı vermek iyi numaraydı. Korsanlığı sahiplenip partisini kuranlar bile sözcüğü benimsemek zorunda kaldılar.

– Daha iyisini bile yaptık. Doğrudan “hırsızsınız” dedik. Cezası şu kadar diye reklamlar yayınladık. Onu da kanıksadılar. Orijinal ürün satın almayı “ben hırsız değilim” diye savunan mağrur böcekler doldurdu ortalığı.

– Düşünüyorum da, ilk yıllarda kopyalamayı zorlaştırarak aldığımız önlemler yanlış yönde atılmış adımlardı.

– Kesinlikle. Ama eskiden fikir ürünleri ancak nesneler üzerinde taşınabiliyordu. Uzun sürmeyeceğini bilsek de kopyalamayı zorlaştırmak doğal bir koruma yönelimiydi.

– Dijital sahtenin gerçeğinden ayrılamadığı bir zamanda radikal olarak farklı yöntemler izlenmeli.

– Herkesin polisi kendi vicdanıdır. Vicdanlara çalışmak en verimli yöntemdir.

– Ama vicdanları ele geçirmek için önce basın-yayını ele geçirmen gerekir.

– ???

– Hahaha…

– Hehehe… Ben de ne diyo bu diyorum.

– Aslında kopyalamayı inadına kolaylaştırmak gerekiyor. Öyle kolaylaştıracaksın ki “hırsız” olmaktan korkan böcekler sürekli kaygı içinde yaşasınlar ve özdenetim geliştirmeye çalışsınlar.

Torrent kullanıcılarına açtığımız yıldırma davaları öyleydi zaten. Torrent ağlarını hükümetlere özellikle engelletmedik ki aradan bir kaç örnek seçerek herkesin gözü önünde sallandıralım, vicdanları ve korkuları diri tutalım.

– Böceklerin internet bağlantı hızları yükselince torrent ağından film indirmek streaming gibi olmaya başladı neredeyse. On dakika içinde filmin hazır oluyor. Acaba daha da kolaylaştırabilir miyiz? Sonuçta “torrent” dedin mi çoğu irkiliyor. Yasadışı indirme sitelerinin yasadışılığı da belirgin. Öyle bir şey yapmalı ki aradaki sınır iyice bulansın.

– Ne mesela? Sahte Netflix siteleri mi yapalım?

– Filme takılma. Daha geniş düşün.

– Sahte Spotify?

– Öyle olmaz. Onlar da kardeşimiz, onlar da para kazansınlar.

– Film ve müzik dışında şeyler diyosun?

– Daha pazarı oluşmamış bir alan yaratsak…

– Metinler olabilir. Sosyal medyada her gün sloganlar, fıkralar, şiirler, makaleler bedava dolaşıma giriyor. Malına sahip de çıkamaz kullanıcı. Alır tescilleriz, telif hakkını basarız.

– O da bir yöntem ama telifsiz olarak üretilmiş olması gerekmiyor. Öncelik kopyalamayı kolaylaştırmak.

– Özgün metinler üretiriz?

– Metin olayının geleceği yok. Böcekler konuşup yazmayı unutacaklar zaten yakında. Bak, her gün herkes milyonlarca fotoğraf ve video çekiyor.

– Doğru. Ve her makineye erişimimiz var…

– Var ama çalmamız gerekmiyor. En azından şimdilik. Telif hakkı olan fotoğraflardan, altında “sanatçı” imzası olanlardan başlayabiliriz.

– Hah! On binlerce böcek Deviantart’ta, şurada burada resimlerini sergileyerek ünlü olmaya çalışmıyor mu zaten? Onlara da bir pazar açılır.

– Her türlü görselle başlarız. Sonra duruma göre yayarız. Görsellerin üzerinde görünür damga da olmayacak. Bir sağ tıkla “çalınabilecek” kadar korumasız olacak. Çatır çatır çalacaklar en başlarda.

– Sonra vereceğiz yasal uyarıları “çalmayın” diye…

– Oldu işte… “Sanat eserleri”… Beğenen herkes sağ tıklayarak veya ekran görüntüsü alarak kendine kopyalayabilecek ama “çalıntı” olduğunu bilmenin vicdan rahatsızlığıyla. Belki de böcekler birbirlerine girecekler “benim malımı çaldın” diye. Bir süre sonra hükümetlere bunları bulundurmayı cezalandıran yeni yasalar çıkarmaları için baskı yapmaya başlarız. Hatta yeni yasaya gerek yok, mevcut fikri mülkiyet yasaları bunlara uygulanabilir.

– “Aygıtınızda çalıntı görseller olduğu ihbar ediliyor, yazılımla uzaktan kontrol edeceğiz.” Mahremiyetin kırıntısını da yok ettik. Harika! Bir taşla iki kuş.

– Dur dur… Bak konuştukça aklıma geliyor. Bu görsellerin depolamasını da blockchainde yaparız. Böylece kripto paraya yeni bir gerçeklik katmanı ekleriz. “Yalnızca paranız değil, mallarınız da burada.”

– Off! Bir taşla üç kuş!

– Baktık yürümedi, Juicero* yoklamasında olduğu gibi gelen tepkileri inceler, direnç noktalarını saptar, on yıl sonra aynı projeyi koşullara göre yeniden hazırlarız. Nasıl olsa böceklerin aklına uğrayıp da tarama yazılımlarıyla sosyal medyadan izleyemediğimiz neredeyse hiç bir düşünce yok.

– Ulaan! Bu harika bir fikir! Böcekleri hiç bir şeye sahip olmama fikrine ısındıracak yeni fikirler istenmişti. Böyle bir şey aklımıza gelmedi bak. Hemen uygulamaya koyalım bunu. Tutarsa dört proje de ivme kazanır.

– Bir yandan böceklerin zihinlerindeki sahiplik kavramını yerle bir ederken öbür yandan istem dışı hırsızlık yapma korkusu içinde yaşarlar. Sahiplik, sanal para, mahremiyet, suçluluk duygusu… Bir taşla dört kuş.

– Dahice!

Ve bunun adını “NFT” koydular. Böyle bir diyaloğun yaşandığını kanıtlayamayız elbette. Ama bu durumda kanıt sormak yanlıştır; bu diyalog en azından kısmen yaşanmıştır. Sözgelimi Çiftlikbank tuzağından önce oyun kurucular arasında buna benzer bir diyalog geçtiğini de öne sürebiliriz. Kanıtını sormak yanlış olacaktır. Geriye bakarak rahatça söyleyebiliyoruz ki Çiftlikbank baştan bir tuzak olarak tasarlandı. Eğer düşünce denen şeyden birazcık payımızı aldıysak şu anda tasarlanan ve yürürlüğe konan tuzaklar olduğunu söylemeliyiz. Olası tuzakları göstermek, fikir öne sürmek bu nedenle gereklidir. Hipotezleri “komplo kuramcılığı” adıyla tartışmayı reddetmek ise eleştirel düşünceye ve mantığa sığmaz. Çünkü bu tutum yeryüzünde şu anda hiçbir tuzağın kurulmadığını öne sürmek olur.

Ben avukat değilim ama fikri mülkiyet hukukunun tam bir rezalet olduğunu söyleyebilmek için dört yıl hukuk okumak gerekmiyor. Konu dallı budaklı ama en basitinden şunu söylemek yeterli: Telif hakkı olan sesi veya görüntüyü kopyalayıp satmaya gerçek bir mal çalıp satmaktan daha ağır ceza verilebiliyor (krş. TCK md. 141, 146, 163; FSEK md. 71/1). Oysa kopyalama, hırsızlıktan daha hafif bir suç olmalıdır çünkü hırsızlıkta olduğu gibi malın aslı eksilmiyor. Ama bu durum hukuki saçmalıkların sıradan olay olduğu bir toplumun duyarsızlaşmış adalet duygusuna etki edecek değil herhalde. Düşünün, şapka yasası var, yüksek mahkeme yargıcına kadar herkes çiğnemekte uzlaşmış. Yasaya, yönetmeliğe, uluslararası sözleşmeye aykırı olmasına rağmen her erkek bebeği sakatlamak konusunda herkes uzlaşmış. Bir “hayvan hakları” mevzuatı var ki hayvanın tanımını bile yapmıyor. Türkiye’de adliyeyi iş görmez yapan, daha doğrusu yasal adaleti artık erişilemez bir düş yapan şey hükümet muhaliflerinin veya baronun öne sürdüğü gibi AKP’nin müzminleşmiş yasadışı icraatları değil. Anlam düzeyinde, felsefe düzeyinde daha derin sorunlar var. ABD ve AB’de bu anlamda durumun çok daha iyi olmadığını biliyoruz. Çünkü modern hukuk sağlam temellere oturmuyor. Böyle çürük temeller üzerine NFT gibi şeyleri yasal olarak bindirmek sabotajdan başka bir şey değildir. Bunun iyi sonuçları olmayacağını öngörmek için ne bilgisayar ne de hukuk uzmanı olmak gerekiyor.

Hukukun oturacağı sağlam temel iyi bir felsefi/mantıksal ve kavramsal altyapıdır. Bir başka deyişle hukuk ancak eleştirel düşüncenin üzerinde yükselebilir. Eleştirel düşünce ise çok az kişinin sahip olabildiği bir sermayedir. Bu, eleştirel düşünme öğrencisini rahatlatan değil, onun sorumluluk bilincini artıran bir etmen olmalıdır. Çok az sayıda hayırseverin olduğu bir toplumda zengin olmak gibi düşünün.

Burası aptal yerine konmak istemeyenlerin kaynak sitesi olmaya çalışıyor. Çünkü herkesi aptal yerine koymak isteyen kişileri ancak aptal yerine konduğunuzu anladığınızda fark edersiniz. Parası bol, zamanı da bol kişiler insanın doğası gereği bu anlamda şüpheliler listesinin başında olmak zorundalar.

 

Not: İyi Saatte Olsunlar’ın dilinde halktan kişilerin “böcek” olmaları abartılı veya mizahi değildir. “Halkın a*ına koyacağız” diyen işadamını biliyoruz. Kendisine sıkıntısını bildiren yoksul yurttaşa “Ananı…” diye başlayıp son saniye refleksiyle “…da al git!” diye kıvıran trilyarder başbakanı biliyoruz. Zenginlik ve güç belli bir düzeyin üstüne çıktığında kişinin kendini yarı-tanrı sanması ve halk kesimlerini aşağılık yaratıklar olarak görmesi çok kolaydır ve dolayısıyla istisnası çok ender bir durumdur. Öfke anında ağızlarından taşan sözcükler zihinlerindeki ve gönüllerindeki bu kibri açığa vurur. İki örnek:

Hilton hanedanının üyesi uçaktaki yolcuları ve hostesleri “peasant” (köylü) diye aşağılıyor:

https://web.archive.org/web/20190520070713/https://edition.cnn.com/2015/03/04/entertainment/conrad-hilton-flight-attendants-plea-deal/index.html

İngiliz şirket patronu işçileri “animal” (hayvan) ve “peasant” diye aşağılıyor:

https://web.archive.org/web/20171213054247/https://www.dailymail.co.uk/news/article-4775298/British-boss-call-workers-animals-f-ing-peasants.html

Ayrıca Capitalism: A Love Story (2009) belgesinde şirketin kendi çalışanı için yaptırdığı ve lehtarının şirket olduğu sigortaya sigorta ve iş çevrelerinde “dead peasant insurance” dendiği belirtiliyor. İngilizce ve Fransızcada peasant sözcüğü resmi kullanımda “köylü” anlamına gelse de anlam içeriği ve tınısı bizdeki “maraba” sözcüğüne benzer. Çoğunlukla feodal üretim düzeninde köle sayılan topraksız köylü için kullanılmıştır.

*Not: Juicero, tek yaptığı iş marketten aldığınız hazır meyve suyu torbasını sıkarak bardağa doldurmaktan ibaret ve bunun için internet bağlantısı ve kimlik bilginizi isteyen çok pahalı bir makine. Kimi yorumcunun sandığı gibi “aptalca bir yatırım” ve “tutulmamış bir icat” olmaktan öte bir toplumsal deney olması olasıdır.

NFT Nedir? (eleştirel gözle)” için 3 yorum

  1. 2000’lerin başında her köşe başında korsan cd/dvd satanlar vardı. Hemen her eve internet ve bilgisayar girmeye başlayınca bunlar kayboldu. İnsanlar film, dizi, müzik, oyun, program gibi içerikleri korsan indirip arşivlemeye başladı ve bundan rahatsızlık duyan da pek yoktu.

    Son yıllarda bu işler değişti. İnsanlar arşiv yapmak, indirdiği filmle alt yazıyı eşlemek, sevdiği müzikleri indirip mp3 oynatıcı ya da telefona yüklemek konusunda tembelleştikleri için midir nedir, bu işleri bırakmaya başladılar. Netflix, Spotify, Gamepass gibi uygulamalar kolaylarına geliyor olsa gerek. Ya da bunlara üye olmanın bir havası olduğunu mu düşünüyorlar? Ya da korsan kullanmadıkları için kendilerini daha erdemli mi görüyorlar? Ne olursa olsun, bu yeni sistemde bir şeylerin sahibi olmak ve arşiv yapmak yok. Yarın paranız biter ya da ülkenin internet alt yapısı çökerse, bu içeriklere ulaşmak da yalan olacak.

    Gerçi internet çökerse daha önemli sıkıntılar ortaya çıkabilir. Birçok kişi bankacılık işlerini bankalara gitmeden akıllı cihazlar üzerinden yapıyor. Aynı şekilde marulu bile semt pazarı yerine internetten alanlar var. Bu bağımlılık iyi değil. Yakın zamanda bir not tutma programı yükleyeyim dedim, çoğu uygulama internet bağlantısı ve ücretsiz üyelik istediği için vazgeçtim. Hayırdır, notlarımı mı kontrol edeceksin? İnternet bağlantısı olmadan olmuyor mu o iş?

    İnternetin bu kadar hayatımıza girmesi rahatsızlık verici, güvensizlik hissi veren bir yanı var. Parayı yastık altında saklamakla dijital ortamda saklamanın farkı mesela, hangisinin daha güvenli olduğu bence çok açık. Aylar evvel bir kitap satın alma sitesinde favoriye aldığım onlarca kitabın olduğu liste, sitenin yaptığı bir güncellemeyle yok olmuştu. Aynısının banka hesabınıza olduğunu düşünün, ya da Bitcoin’lerinize.

    Bu NFT meselesine gelelim. Ben bunu ilk olarak Metaverse anlatılarında duymuştum. İnsanlar oyun evreninden arazi satın alıyorlarmış, bu satın alanlar arasında bizim millette ön sıralardaymış. Değişik değişik işler. Gerçek dünya dururken dijital olanına yatırım yapmak, hayal alemlerinde dolaşmak…

    Beğen

    1. Güncel haber; AKBANK müşterileri bir sabah kalktıklarında borçlarının iki katına çıktığını gördü. Şirket durumu düzelteceğini bildiren bir açıklama yayınladı. Açıklamada günlük hayatta halk arasında kullanımı yaygın olmayan “mükerrer” sözcüğü seçildi. “Borçlarınızı ikiye katladık” demek yerine kullanımı olmayan bir sözcüğü tercih etmeleri sebepsiz olmasa gerek. Reklamlarda müşteri kazanmak için modern dil kullanırken kabahatli oldukları zaman osmanlıcaya dönüyorlar galiba. Açıklamayı ilk okuduğumda anlamadım, TDK’ya girip sözcüğün anlamına baktım.

      -Değerli müşterilerimiz, kredi kartı işlemlerinin ekstreye mükerrer yansımasına sebep olan teknik aksaklığın ek kısa sürede giderilmesi için çalışıyoruz.

      Artık siber saldırı mı oldu, teknik bir sıkıntı mı çıktı, yoksa bilerek mi yaptılar bilmem. Tek bildiğim dijital paraya geçiş olduğunda buna benzer şeylerin sık sık olabileceği. Her alanda dijitalleşmenin güvenlik risklerinden biri bu durum. Tek tuşla tüm kazancınız yok olabilir, olmayan borçların altında kalabilirsiniz.

      https://l24.im/OWIRk

      Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s