Örnek “Kamu Spotu” İncelemesi

Kısacık bir duyuruda ne kadar bilgi bulunabilir? Çok…

kamu spotu

“Telefonunuz cebinizde, gözünüz yolda olsun” adlı “kamu spotunu” viewpure.com/6qu93hGmqy0 adresinde izleyebilirsiniz (Youtube videosudur).

  1. Mesajın içeriğini sorgulayalım: Direksiyon başında telefonu kurcalamayın yoksa kaza tehlikesi yaratırsınız deniyor. Anlaşılır bir mesaj ve itiraz edilecek bir yanı yok. Ama resmin bütününe baktığımızda görüyoruz ki yeni arabaların çoğunda telefonun kumandası ve işlevleri arabanın göğsündeki ekrana taşınmış. Telefon elinizde değil ama otomobilin içinde. Sürüş sırasında kurcalamanızı engelleyecek hiçbir şey yok. Sorun taze olduğu için ve saptamak zor olduğu için arabanın ekranıyla oynarken yapılan kazanın, ölenin ve sakat kalanın istatistiği henüz yok. Hükümet kanalı bu kötü alışkanlığa karşı bir spot yapmaz çünkü yaparsa araba üreticilerini karşısına alır. İzlediğiniz bütün “kamu spotlarında” buna dikkat edin: Kim kötü gösteriliyor, kim kınanıyor, kim uyarılıyor? Asla ve asla büyük şirketler değil, haksızlık ediciler değil, kilit konumda olanlar değil. Bunlar hep kendi halinde, güçsüz, boyun eğmesi istenen kalabalıklara yönelir.
  2. Videonun görselliğini sorgulayalım: Biri erkek dört kişi var. Erkeğin azınlıkta olması, arka koltukta olması, direksiyonda olmaması bilinçli yapılmış bir seçimdir. Kadını olduğundan daha güçlü, iyi ve haklı göstermek; erkeği kadının arkasında, onun tarafından yönetilen, ona boyun eğen bir özne olarak göstermek stratejik bir seçimdir. Cinsiyetler arasında bir rekabet ve gerginlik yaratmak ve böylece aileyi yıkmak uzun süredir yoğunlaşarak uygulanan küresel bir plandır. Küçük görsel ayrıntıların izlenim yaratmak için nasıl kullanıldığının örneklerini feminizmnedir.com sitesinde bulabilirsiniz.
  3. Videonun görselliğine dikkat ettiğimizde tenha ve kusursuz inşa edilmiş sokaklar görüyoruz. Evler müstakil, bahçeli, sokakta çocuklar oynuyor. Türkiye’de böyle mahalle kalmadı. Diyanet’in “çocuklar camiye” kampanyasında bahçeli cami görselleri kullanmasını hatırlatıyor. Türkiye’de camiler bahçeli değildir. Cami yaptıranlar da, cemaat de bahçeyi, ağacı sevmez. Hele hükümetin hiç sevmediği iyi biliniyor. Duyuruyu hazırlayanlar insanlara bir buyruk verilirken sevimli olmak gerektiğini bildikleri için filmi çirkin, pis, kalabalık ama gerçek sokaklar yerine Avrupa’da bir zengin mahallesinde çekmişler. Gerçek bir ortamda çekilse film görsel olarak itici olurdu ve dikkat dağıtıcı pek çok öğe olurdu. Polis rolündeki adamlar bile yabancı.Yaya geçidinin kusursuz bir sarı boyayla işaretlenmiş olmasına dikkat edin. Dur yazısı eğreti duruyor, gerçek bir tabela olmadığı belli. Türkiye’de mahalle arasındaki sokaklarda “dur” tabelası genelde olmaz, çok enderdir. Tali yol tabelası bile olmaz. Kaza yapanlar bunları bilmedikleri için belediyeden hesap sormak yerine birbirlerini yerler. Tabela olsa bile sık sık kusurlu park eden bir otomobil veya kamyonet tarafından kapatılır. Sözgelimi böyle bir durumda telefonu kurcalıyor bile olsanız hatalı park eden sürücüden ve/veya belediyeden şikayetçi olma hakkınız vardır. Bu film bu gerçekleri perdeliyor. Telefonu kurcalamak evet, yanlış ama öbür yanlışları ne yapacağız? Birinci maddedeki gerçeği anımsıyoruz: Kamu bilgilendirme filmleri yalnızca edilgenlere ve edilgen kalması istenenlere yöneliktir. Utanmadan telefonunuza attıkları “kendini savcı olarak tanıtıp para isteyenlere inanmayın” mesajları da aslında adli sistemin mağduru suçlamasının bir örneğidir. Telefon şirketlerine dolandırıcıların numaralarını bulup engellemelerini söylemez, polise ve savcıya bunları bulup yok etmelerini söylemez ama gelir size söyler, sizi sorumluluk altında bırakır. “Ben uyardım, inanmasaydın.” Direksiyonda yanlış işler yapmayın demek de buna benziyor. Belediyeye söyle, yanlış yollar, kavşaklar yapmasın? Polise söyle, suçlu sürücüleri bulup ceza yazsın? Olmaz. Onların gücü size, bana, güçsüze yetiyor.

    Bir de şu var; sahte, idealize bir gerçeklik resmi çizildiğinin farkına varırsa izleyici mesajı ciddiye almayabilir. “Sen film çekiyorsun, gerçek yaşam böyle değil” duygusu uyanabilir. Bu da mesajın etkisini azaltır. Ama zaten bu mesajların verilmesinin nedeni bir şeyleri gerçekten düzeltmek olsaydı burada sıraladığım tuhaflıkların çoğunu görmezdik.

  4. Çekimlerin çoğunlukla yurt dışında yapıldığından yola çıkarak yapım şirketinin yabancı olduğunu kestirebiliriz. TRT son yıllarda bunu çok sık yapıyor. Ülkede onca sinemacı, reklamcı, yazar ve grafikçi iş beklerken vergi verenin parasını yurt dışına ödüyor. Örneğin TRT müzik kanalının “içindeki sese kulak ver” tanıtım videosunda “önce ses vardı” diye bir slogan işitiyoruz. Bu slogan bir Türkten çıkmış olamaz. Çünkü İncil’in Yuhanna kitabının “önce söz vardı” ilk cümlesine gönderme yapıyor. Bu gibi küçük işaretler, mesleğin içinde olmasak bile devlet kanalının parayı kimlere akıttığıyla ilgili ipuçları veriyor.

Bu değerlendirmeyi yalnızca bir örnek olarak yapıyorum. Zihinsel ve ruhsal sağlığımı korumak için televizyondan uzak duruyorum, herkese de önemle tavsiye ediyorum. Yıllarca televizyonun dayağını yedim ve yarattığı kalıcı hasarı biliyorum. Onun için bütün bilgilendirme filmlerini izlemiş değilim. Burada yalnızca rastgele bir örneği gösteriyorum. Burada konu bu filmde yer alan bilgiler değil, kamu hizmeti kılığında bile gelse metnin içinde pek çok ilginç, çelişkili ve hatta sakıncalı içeriğin bulunabileceğidir. Her bir film incelenip benzer çıkarımlar yapılabilir. Benim bunu yapmaya zamanım yok. Siz bir inceleme yapar ve yollarsanız herkesin yararlanması için paylaşırım.

Örnek “Kamu Spotu” İncelemesi” için 3 yorum

  1. Aşağıda birinci linkte “onlar kazanırken biz kaybediyoruz” başlıklı sigara üzerine çekilmiş bir kamu spotu, ikinci linkte de “koronavirüs sigarayı sever” başlıklı bir kamu spotu var:

    https://l24.im/uhlfK1w
    https://l24.im/aE3cv

    “Sigara şirketleri kaybettikleri müşterilerinin yerini doldurabiliyor” diye dikkat çeken bir cümle var. Öncesinde “Türkiye’de her gün 300 kişinin sigaradan öldüğü” de söyleniyor. Sonda, siyah zemin üzerine yazılan yazıda da çok uluslu sigara şirketlerinin her yıl 700 milyar dolar kazanırken 7 milyon kişinin ölümüne sebep olduğu yazıyor.

    Eğer sigara bu kadar öldürücüyse ve sigara şirketleri uyuşturucu satıcıları gibi üzerimizden milyarlar kazanıyorsa, neden yasaklanmıyorlar? Verilen rakamlar doğruysa sigara; uyuşturucu kadar olmasa da insanları öldüren, sağlık harcamalarına yük bindiren ve daha iyi yerlere harcanabilecek milyarlarca liranın sorumsuz şirket sahiplerine gitmesine sebep olan bir zehir.

    Kovid döneminde gördük, devlet liberal yasaları rahatlıkla çiğneyip “sağlık gerekçesiyle” aşıyı ve maskeyi zorunlu kılabildi. Sayılara bakarsak sigara Kovid’den daha az öldürücü değil, hatta daha fazla bile denebilir. İkinci reklama bakarsak Kovid kaynaklı ölümlerin altından da o çıkıyor. O zaman niye yasaklanmıyor bu meret? Neden “aşı olmadı 3 gün sonra öldü” temalı haberlerle insanları korkutan medya “yıllarca sigara içti, acı çeke çeke genç yaşta öldü” temalı haberler yapmıyor? Neden bilimadamları sürekli ekranlara çıkıp sigara konusunda uyarmıyor? Neden aşı reklamlarında oynayan sanat camiası ortalığı ayağa kaldırmıyor? Virüs bulaşıcı da sigara değil mi? Genç yaşta arkadaşlarından görüp de sigaraya başlayan ve bir daha bırakamayan binlerce kişi yok mu? Ya da sigara içmemesine rağmen içenler yüzünden olumsuz etkilenen milyonlar? Maske takmayan, aşı olmayan sorumsuz oluyor da sigara içenler niye olmuyor, onlara neden yaptırım yok? Kapalı alanlardaki sigara yasağı ne kadar uygulanıyor, açık alanlarda içince olumsuz etki ortadan kalkıyor mu?

    Ya cumhurbaşkanına ne demeli? Sokakta gördüğü insanlara sigara içme diyor, eğer bulursa cebindeki sigara paketini de alıyor. Hatta öyle ki topladığı paketler sergilenmiş:

    https://l24.im/RldDyx

    Şimdi o paketleri aldığı adamlardan biri çıkıp “ben o sigaraya para verdim, sen de o paradan vergini aldın, maske ve aşıyı zorunlu kılmasını biliyorsun da, gücün sigara şirketlerine mi yetmiyor” dese, ne olurdu? Peki ya uyuşturucu satan adamlar, onların suçu ne? Onlar da sigarayı örnek gösterip vergilerini vererek yasal bir şekilde “zehir” satma hakkı talep etseler ne cevap vereceksiniz? İnsanları sigaradan soğutmak için kutuların üzerine iğrenç resimler koyduğunuz gibi uyuşturucu paketlerinin üzerine de koyarsınız olur biter. “Biz sorumluluğumuzu yerine getirdik, sizi uyardık, içmeseydiniz” diyerek vicdanlarınızı rahatlatırsınız.

    Kovid, maske, aşı, sigara ve reklamlarda dönen sayılara bakarsak ne devletin, ne medyanın, ne bilimadamlarının, ne de sanat camiasının -istisnalar hariç- halkın sağlığını falan düşünmediğini, herkesin yolunda olduğunu söyleyebiliriz.

    Beğen

    1. Heheh. Bu çelişkiyi hâlâ göremeyen varsa görsün diye resmen kamu spotu yapmış adamlar, milletin gözüne sokuyorlar! “Oğlum sizi feci makaraya sarıyoruz lan, anlasanıza” diyorlar. Aklıma eski Bremen mızıkacıları temalı Garanti Bankası reklamı geliyor. Reklamda eşek, köpek ve tavuk var. Krediyle ne ilgisi var bu hayvanların diye düşünüyorsunuz. Sonra buluyorsunuz yanıtı. Reklamcı, müşteriyle dalga geçiyor aslında: “O kadar kuş beyinlisiniz ki, it gibi gelip kredi çekeceksiniz, eşek gibi çalışıp ödeyeceksiniz.”

      Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s