“Dezenformasyon Doz Aşımı” Diye Bir Şey Var Mıdır?

Olabilir. Çünkü bu habere başka bir başlık bulamadım:

https://www.ntv.com.tr/galeri/turkiye/uzmanlar-yanitladi-22-milyon-neden-asi-olmuyor,uusLViW0sEW7R_qbodzL6Q/UBxfL_c_KUWA55pnWSCxwA

Arşiv: https://archive.ph/uBdAB

Satır satır değerlendirelim…

“Pandemiyle mücadelede en büyük zorluk aşı karşıtlığı. Bu durum aşılama hızının düşmesine ve dolayısıyla salgının daha da uzamasına neden oluyor.”

Dürüst olmamakla suçlanmak gazetecilerin ağırına gitseydi herhalde bu mesleği yapmazlardı. NTV sitesinin salgının aslında hiç bitmeyeceğini ima ettiği haberler için tıklayın: https://duckduckgo.com/?q=delta+varyantı+site%3Antv.com.tr&t=h_&ia=web

https://duckduckgo.com/?q=koronavirüs+mutasyon+site%3Antv.com.tr&t=h_&ia=web

Şimdi bir kişi düşünün. Karşınıza geçmiş, “aşı olmazsan salgın bitmeyecek” diyor. Hemen arkasından yeni virüslerin haberini veriyor. Birkaç dakika sonra dönüyor, “haydi, aşı ol da salgın bitsin” diyor. Bu kişiyi ciddiye almayacağınız kesin değil midir? Bu kişinin getireceği haberler artık sizin için birer haber olmaz. Bu noktadan sonra bu kişinin davranışları sizin için bir veridir ama getirdiği haberler değil. Davranışları, yani bu kişinin kiminle ne yaptığı, neyi kovaladığı, size nasıl yalan söylemeyi seçtiği, yanınızdakileri nasıl kandırabildiği, inandırıcı olmakta kullandığı aygıt ve yöntemler… Büyük ve karmaşık konuları özetlemeye çalışmak zordur ama eleştirel medya okuryazarlığının ne olduğunu sorana başlangıç olarak verilebilecek bir yanıt olabilir bu.

“Hürriyet gazetesinden Meltem Özgenç, bilim insanları Prof. Dr. Sema Kultufan Turan, Prof. Dr. Necmettin Ünal, Prof. Dr. Levent Akın ve Prof. Dr. Tevfik Özlü’ye 22 milyon insanın neden aşı olmadığını sordu.”

Neden iğne olmadıklarını önce kendilerine sormak gerekmez miydi? Basının şöyle davrandığını hayal edin: Hükümet bir şey yapıyor. Gazeteciler bakanlıktaki veya meclisteki basın toplantısına gitmiyorlar. Hükümetin neden öyle bir şey yaptığını uzmanlara soruyorlar. Veya bir polis muhabiri düşünün, katilin neden adam öldürdüğünü katile değil polise soruyor. Böyle bir şey olabilir mi?

Bu gazeteci sokağa çıksa Kovid iğnesinden kaygılanan birine çarpabilir. Komşularına sorsa içlerinde söyleyecek sözü olan birileri olabilir. İnternet ve sosyal medya kullanmayı da mı bilmiyor? Bunlar elbette röportaj malzemesi değildir ama bir başlangıçtır. İğneden çekinenlerin adamların derdinin ne olduğunu anlamasına, onu belli adreslere veya ipuçlarına götürecek bir araştırmadır.

Bitmedi. 22 milyonun neden iğne olmadığını neden “aşı karşıtı” doktorlara da sormuyorlar? Fakültede bunlara karşıt görüşleri aynı anda araştırmaları gerektiği öğretilmedi mi? Önceki yazımda basın dürüstse muhaliflere sayfalarını açar demiştim. Açmıyorlar.

“Bu 100-150 kadar kişi niye aşı karşıtı kampanyalar yapıyorlar? 23 milyon bunlardan niye etkileniyor? Bu işi çözmek istiyorsak öncelikle gayrı bilimsel, gayrı kanuni, gayrı ahlaki halk sağlığına zarar verenlerin, bundan ne çıkarları olduğunu net olarak ortaya koymak lazım.”

Yanlış. Bu soruların yanıtlarını aramaya bu kişilerin ne dediklerine kulak vererek başlanır. Oysa daha başlar başlamaz “yasadışı, ahlak dışı” diyerek kulak vermeme niyeti belli ediliyor.

“Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Sema Kultufan Turan: Ülkede aşı karşıtı olan pek çok insan var. Bilimsel bir dayanakları yok ama konuşup toplumu sıkıntıya sokuyor ve şüpheye düşürüyorlar. Aşı ile korunmanın çok önemli olduğunu yoğun bakım ihtiyacının azalmasından anlayabiliyoruz. Ancak kişisel önlemleri bırakırsak, bu pandemi sürecinden kurtulmamız mümkün olmayacak.”

Birincisi, bilim kurulu üyesi olması bu kadının büyük olasılıkla torpilli olduğunu gösterir, yetkin olduğunu değil. Son yirmi yılını Türkiye’de geçirmiş herkes, AKP seçmeni bile bu işlerin böyle yürüdüğünü bilir. Özsaygısı olan bir bilimadamı kurul üyesi olmaya çağrıldığında gitmez bile.

İçeriğe gelirsek; “bilimsel bir dayanakları yok” diyor ama yazı boyunca “aşı karşıtlarının” ne dedikleriyle ilgili en küçük bir ipucu yok. Hiçbir alıntı yok. Sormamışlar. Bunların kim oldukları söylenmiyor, ne dedikleri de söylenmiyor. Kendi iddialarına kuru kuru güvenmemizi bekliyorlar. Bir eleştirel düşünürün bu şablonu iyi öğrenmesi gerekir. Bu şablon düşman kuvvetler yaklaşımıdır. Savaş propagandasında böyle yapılır. Karşı tarafla olan bütün iletişiminiz engellenir. Karşı tarafla iletişim kuranlar casusluk ve vatan hainliğiyle suçlanırlar. Karşı tarafın ne yapıp ne dediğiyle ilgili bütün bilgi sizin ordunuz ve hükümetiniz tarafından iletilir. Böyle olunca da yalan söyleyip karşı tarafı kötü göstermeleri olanaklıdır. Durumu sorgulamaz ve uyursanız kendinizi haklarında hiçbir şey bilmediğiniz insanları yargılarken ve öldürürken bulursunuz.

Profesörün iğneden çekinen herkesi “aşı karşıtı” adlandırmasıyla aynı sepete attığına dikkat edin. Bugüne dek “aşı karşıtı” sözcüğü çocuk aşılarına karşı olan mikro-azınlık için kullanılıyordu. Kovid iğnesine karşı olan yüzbinleri de tutup bu sepetin içine atarak akıllarınca aşağılamış ve dışlamış oluyorlar. Oysa bu strateji ters tepebilir. Kovid iğnesi zorbalığı nedeniyle konuyu daha önce düşünmemiş olanlar çocuk aşılarını da sorgulamaya başlayabilirler. Nitekim Kovid’i konuşurken ben konuyu açmadığım halde bana çocuk aşılarını soranlar oluyor.

“RANT İÇİN KAFA KARIŞTIRIYORLAR”

Ankara Üniversitesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Necmettin Ünal: Bu konuyu iki ayrı başlıkta incelemek lazım. Aşı karşıtlığının propagandasını yapanlar ve aşı karşıtı olmayan ama bunlardan etkilenip kafası karışıp kararsız olanlar. Aşı karşıtı olanlar ‘Covid-19 diye bir hastalık yok’ diyorlar. ‘RNA virüsüne karşı aşı olamaz’ tezini savunuyorlar. Aşının etkisiz olduğunu söylüyorlar. ‘Aşının çok fazla komplikasyonu var’ diyorlar. Bu insanların sayısı az ama bu az sayıdaki kişiler içinde maalesef doktorlar da var. İlk önce burayı çözümlememiz gerekiyor. Bu 100-150 kadar kişi niye aşı karşıtı kampanyalar yapıyorlar? 23 milyon bunlardan niye etkileniyor? Bu işi çözmek istiyorsak öncelikle gayrı bilimsel, gayrı kanuni, gayrı ahlaki halk sağlığına zarar verenlerin, bundan ne çıkarları olduğunu net olarak ortaya koymak lazım. Çoğu rant, popülaritesini arttırmak, müşteri profilini genişletmek ya da ilaç dışı maddelerin pazarlanmasını yapmak için aşı karşıtlığı yapıyor. Bunlar kendi rantları için halkın kafasını karıştırıyorlar.”

Ara başlık “rant için”. Ama başlık altında bu tepkinin rantla ne ilgisi olabileceği gösterilmiyor. Sözcükler başlığı altında yazdığım yazılarda ve Türkçe özel sayfasında işaret ettiğim üzere “rant” gibi kimi sözcük basında ve politikada çoğu kez anlamı için değil, yarattığı sevimsiz hava için kullanılır. Sesini duyurabilen kuşkucu doktorlar müşteri profilini genişletiyor olabilirler (buna zaten rant denmez, ayrı konu). Gerçi bu iki ucu keskin bıçaktır. İnsanların ezici çoğunluğu hükümete ve doktorlara aldanıyor. Bu durumda kuşkucu doktor müşterinin gözünden düşebilir de. Suçlama inandırıcı değil. Net olarak ortaya koymak gerektiği söyleniyor, oysa söylenenler netlikten uzak. “İlaç dışı maddeler” iddiası da gülünç. Eğer bağışıklık sistemini güçlendiren besinlerden söz ediyorsa bir doktorun bunları engellemesi değil özendirmesi gerekir! Zaten “Kovid’e iyi gelen ilaç” diye bir şeyi kimse pazarlamıyor.

Aslında sayın profumuzun işaret ettiği motivasyon bizde ters yönde kuşku uyandırmalıdır. Yani bireysel bayağı çıkarlar için çoğunluğa, basına ve hükümete uyuyor görünmesi bir doktorun çıkarınadır. Bu üçünü karşısına alan doktor büyük zorlukları göze almayı seçmiş demektir. Sabah akşam kendisine yöneltilen “Ne yani, basın yalan mı yazıyor, hükümet yalan mı söylüyor?” sorusu bir doktoru yıpratır, bezdirir, sabrını zorlar, hiyerarşiyle başını derde sokar. Profumuzun ifadesiyle motivasyonu “rant” olan bir doktorun iddia edilenin tam tersi davranıp çoğunluğun fikrine “he” deyip geçmesi beklenir.

Ayrıca burada satır arasında halkın geri zekalı olduğu iması var. Doktor, ilaç dışı maddelerin işe yarayacağına herkesin inanacağını varsayıyor. Sanki biri böyle bir maddeyi piyasaya sürdüğü anda 23 milyon müşterisi olacak. Bu tam bir “sen ne anlarsın ulan hasta, bana soracaksın” tutumudur. Bu tavır meslek saygınlığının yitirilmesinde büyük pay sahibidir. Keşke anlasalardı.

Doktorun isim vermediğine dikkat edin. Ben ilaç dışı madde pazarlayan tek bir doktora rastlamadım. Siz rastladınız mı? 100-150 gibi küçük bir sayıdan söz ettikten sonra bu kişilerin kısa bir listesini vermemek “hukuki sonuçlar doğuracağı” bahanesiyle savunulamaz. Eğer hukuki sonuçlar doğuracaksa doğursun. Siz haklı iseniz halkı bu tehlikeli kişilerden korumuş olur, üstüne beraat edersiniz. Beraat edemeyeceğinize inanıyorsanız işte bu ne yaptığınızı çok iyi bildiğiniz anlamına gelir: Dezenformasyon.

“Gayri ahlaki” sözüne dikkat edin. Bu gibi ifadeler hükümetlere çakılan bir işaret fişeğidir. Doktor, kendisininkinden farklı fikirlerin zorbalıkla susturulmasını gerektiğini ima ediyor. Bu doktorun bilimden anladığı buymuş. Yarın kendisi farklı bir fikir sahibi olsa ya susup onursuzluğu sindirecek ya da kendi ettiğini bulacaktır.

“Gayri kanuni” sözcüğü yersizdir. İğne olmamayı tavsiye etmek bu ülkenin hiçbir yasasına aykırı değildir. Doktor aslında aşı olmama tavsiyesinin yasadışı olduğu faşist bir ülke düşlediğini açığa vuruyor.

“KOMPLO TEORİLERİ CAZİP GELİYOR

Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Levent Akın: Bu kişiler komplo teorilerinin etkisi altında kalıyorlar. Yok aşı kısırlık yapıyor, çip takıyorlar, yabancı ajanlar devrede, aşı olanların beyninde hasar oluyor, kalp hastalığına neden oluyor gibi say say bitmeyen bilimsellikten uzak tevatürlere inanmak istiyorlar.”

“Rant” gibi bir duygu yüklü sözcük“Komplo teorisi” sözcüğünün hiçbir anlamı yoktur. Bu bir doktor. Yani komplolar tarihi okumamıştır. Onun uzmanlığı tıptır. Madem uzmana soracağız, uzmanlık alanının dışına çıkmasın ki dinleyelim. İğnenin kısırlık yaptığını bilmemize gerek yok. Küresel bir kısırlaştırma tasarısının olduğunu bilen biliyor. Bill Gates kendi ağzıyla defalarca söyledi “dünyanın nüfusunu azaltmak için aşıları kullanacağız” diye. Kaç kez daha desin adam? Sığıra takar gibi herkese çip takmak istediğini hükümet kendi söylüyor.[1] Daha ne demeleri gerekiyor bunların birer “teori” sayılmaması için? Bu yüzsüzler çip gerçekten takılmaya başladıktan sonra bile aynı şeyleri diyecekler, kuşkunuz olmasın. “Bu takılan çip değil, komplo teorilerine aldırmayın.” Duyarsanız şaşırmayın…

Türkiye’deki yabancı ajanların sayısı yirmi yıldır katlanarak artıyor. Aydınlık gazetesi yıllar önce bunların bir bölümünün Ankara’daki ofis adreslerine varana kadar açıklamıştı. Sivil Örümceğin Ağında kitabında “sivil toplum” görünümünde ülkeyi basan ajanların birkaçının haberi yer alıyor. Necip Hablemitoğlu’nun bu ajanlarla ilgili çok şey bildiği ve çok konuştuğu için öldürülmüş olması olasılığı yazıldı, çizildi. Banu Avar gibi gazeteciler bu ajanların varlığını söyledikleri için her yerden sansürleniyorlar. Yirmi farklı noktada aynı anda yangın çıkarılabilmesini PKK’nin işi olarak düşünmek gerçekçi olmaz. Ben evinden doğru düzgün çıkmayan biri olduğum halde yabancı gazeteci kılığında gezen birkaç ajan biliyorum. Doktor yine kendi uzmanlık alanının dışına çıkıyor. Bilenlerin gözünde kendini gülünç duruma düşürüyor. Keşke NTV okurları da bilseydi.

“Kalp hastalığına neden oluyor gibi bilimsellikten uzak tevatürler.”

İğneden ölen binlerce kişi var, uzmanımızın dediğine bakın! İşte bir kısmı burada: https://medalerts.org/vaersdb/findfield.php?TABLE=ON&GROUP1=AGE&EVENTS=ON&PERPAGE=100&VAX=COVID19&VAXMAN=PFIZER/BIONTECH&DIED=Yes

“Sıkıntılı günlere dönmemek için maske, mesafe, hijyen ve aşı kurallarını uygulamalıyız. Uygulamalıyız ki virüs bulaşacak yer bulamasın ve kaybolsun. Ancak vaka sayıları hızla artıyor. Bu da tedbirlerin yeterince uygulanmadığını gösteriyor.”

Sıkıntılı günlerde olmadığımızı mı ima ediyor? İşyerleri kapandı, işsizlik patladı, müzisyenler parasızlıktan intihar ediyor, yanlış tedaviden ölenler, iğneden ölenler, paranoyak kişilik bozukluğu geliştirenler, depresyon tedavisine başlayanlar, dost meclislerinde hastalık dışında konuşulacak konunun kalmaması, iğne karşıtlarına yönelen hastalıklı nefret… Sıkıntı değilmiş bunlar. Adam Sağlık Bakanlığı’nın yayınladığı düzmece sayılardan oluşan bir evrende yaşamamızı istiyor. Günlük yeni vaka (hasta sayısı değil, pozitif test sayısı) otuz binken “sıkıntılı günler”, beş binken “rahat günler”, öyle mi? Günde beş bin vakayla bu salgının otuz yıl süreceğini söylemiyor ama.

“Uygulamalıyız ki virüs bulaşacak yer bulamasın ve kaybolsun.”

Bu sözler kime inandırıcı geliyor, merak etmemek elde değil. DSÖ iğnenin bulaşmayı engellemediğini kendi söylüyor. Hava yoluyla bulaşan bir virüsün “bulaşacak yer bulamaması” ancak mutlak bir yalıtımla sağlanır. Dip dibe, üst üste yaşayan doksan milyon insanın hiç temas olmayacak biçimde yaşamasını asla sağlayamazsınız. Dövseniz de öldürseniz de sağlayamazsınız. Bu söylem ancak eziyetin sürüp gitmesinin, daha büyük eziyetlerin hazırlanmasının yolunu yapar. “Deniyoruz ama yetmiyor” söylemi zalimin elinde mükemmel bir silahtır. Bu söylem çocuğunu sabah akşam döven bir ailenin dayağın dozunu artırmasına, mahkumlara eziyet eden bir gardiyanın eziyeti ağırlaştırmasına bahane yapılır. Gerçekte yapılan şeyin hafifletilmesi veya başka çözüm yolları aranması gerekir ama zalim diye zaten gerçeği örtene diyoruz. İğneden çekinen insanlar bu kısır döngüyü seziyor olmalılar ki kısırlıkla, radyasyon hastalığıyla, deri altı çiple bağdaştırsınlar. Çünkü bütün bu senaryolar “deniyoruz ama olmuyor” savunmasının arkasına sığınarak gelecektir. Şimdiden söylemeye başladılar bile: “Aşılamak istedik, direnenler yüzünden hastalığı yok edemedik. Aşı olmayanlar yüzünden varyantlar, mutantlar çıktı.” Bir sonraki adımı kestirmek güç değil: “Aşı olmayanlar yüzünden herkese deri altı çip takmak zorunda kaldık.” Yani bütün bu rezillikler her türlü akıldışılığa boyun eğenler ve iğne olanlar yüzünden oluyorken mantığa takla attırıyor ve iğne olmayanları suçlamanın yolunu yapıyorlar.

“Vaka sayıları hızla artıyor. Bu da tedbirlerin yeterince uygulanmadığını gösteriyor.”

Hangi vaka? Ne zaman? Haber 27 Temmuz’da yayınlanmış. Bakalım bakanlığın açıkladığı vaka sayısı grafiğinde 27 Temmuz’a karşılık gelen bir artış var mı:

25temmuz2021 covid yeni vaka

Altmış binlerden beş, on beş binlere düşmüş olması “hızla artmak”mış, yerseniz.

“‘Bana bir şey olmaz ya da gencim hasta olsam da yenebilirim’ diye düşünenler var.”

Bu sözleri bir profesör doktordan duyuyorsunuz. Şimdi sakince cümleyi yeniden okuyun ve bu sözlerin bir profesör doktorun ağzından çıktığı gerçeğini iyice sindirin. Karşınızda modern tıbbın çöküşü duruyor. Bu doktor SARS-Cov2’nin sağlıklı bir gencin bile direnemeyip öleceği kadar korkunç bir hastalık olduğuna inanmamızı istiyor! Bunlar bir de başkalarını komplo kuramcısı, ahlaksız falan olmakla suçluyorlar. “Hepimizi öldürmeye çalışan bir virüs var” deyince komplo kuramcısı olunmuyor da, “hepimizi köle etmeye çalışan kötü yürekli insanlar var” deyince komplo kuramcısı olunuyor! İnanılır gibi değil.

“Örneğin hangi aşıyı olsam, Türk aşısı çıkınca onu mu olsam, alerjim var dokunur mu, gibi sorular var insanların kafasında. Bu da bazı kişilerin aşıya mesafeli olmasına neden oluyor. Bu tereddütlerin artık ortadan kalkması lazım.”

Sağlık Bakanlığı kendisi iğneleri böyle satıyor: “Aşıya gel abi, şu marka var, bu marka var, hangisini vereyim abime?” Olayın saçmalığının ayırdına varamamış olan zavallı yurttaş da sanki anlamlı ve yetkin bir karar verebilecekmiş gibi hangisini vurdursa diye düşünüyor. Uzmanımız ise düşünmesinler istiyor! “Aşı işte abi, birini vur gitsin. Yaşasın bilim!” Allah bereket versin, iyi yere dükkan açmışsınız.

“Çünkü dünya nüfusunun yüzde 30’u aşılanmış durumda.”

Çoğunluk safsatasıBir gazeteci, bir politikacı veya bir “sokak röportajı” salağı söylese neyse ama bunu söyleyen bir profesör doktor. Arkadaşlar, bence bu profesörün sözlerini bir kağıda yazın veya bu haberin bir çıktısını alıp çerçeveletin. Ne zaman bir doktor çıkıp “ben uzmanım, beni dinleyin” derse ağzının ortasına onunla vurun. Çünkü bu skandal sözlerin bir açıklamaya ihtiyacı var. “Hele bana bunu bir açıkla” deyin, ondan sonra yapsın uzmanlığını. Artık TTB’ye bu profun diplomasının yırtılması için dilekçe mi veriyor, yoksa meslektaşlarından utanıp mesleği mi bırakıyor kendi bilir. Şaka bir yana, bu gerçek bir tıp skandalıdır ve bu adamlar ciddi bir incelemeden geçirilmelidir. Bunlar eğer çürük yumurtaysa ayıklanmalı ve gerekirse yargılanmalıdırlar. Yok bunlar geneli yansıtıyorsa bütün bir üniversite ve bilim toplumu şapkayı önüne koyup nerede hata yaptıklarını düşünmeli ve dersler çıkarmalıdır. Çünkü böyle devam ederse bizi “bilimin ışığında aydınlık bir gelecek” falan beklemiyor.

“İŞTE EN YAYGIN 10 BAHANE

– COVID-19’a inanmıyorlar.

– Aşının etkisiz olduğunu düşünüyorlar.

– Yan etkilerden korkuyorlar.

– Aşıyla çip takıldığını düşünüyorlar.

– Aşının kısırlık yaptığına inanıyorlar.

– Yabancı ajanların devrede olduğunu söyleyen var.

– Türk aşısını bekliyorlar.

– Alerji yapabilir diye korkuyorlar.

– İhmalkar olanlar var.

– “Bana bir şey olmaz” diyorlar.”

Bunların her biri ayrı ayrı açıklanabilir, anlaşılabilir itirazlar ve kaygılardır. Bunu söylemek bunların hepsinin de doğru olduğu anlamına gelmiyor; arada fark var. Ama bu haberde yapılan şey “siz var ya, hepiniz aynısınız ve saçmalıyorsunuz” deyip hiçbir açıklama yapmadan çekip gitmektir. Haberin başında ne demişti uzmanımız:

“İlk önce burayı çözümlememiz gerekiyor. Bu 100-150 kadar kişi niye aşı karşıtı kampanyalar yapıyorlar? 23 milyon bunlardan niye etkileniyor?”

Haber bitti ve 23 milyonun bunlardan niye etkilendiğiyle ilgili en küçük bir fikir bildirmediler. Biraz sitenin konusu dışına çıkacak ama ben yanıtlayayım: Çünkü insanlar doktorlara da hükümete de güvenlerini yitiriyorlar. Pek çok kişi “işini bilen” politikacıların ve doktorların sahte belge alacağına inanıyor. Zaten bir doktor için iğneyi lavaboya boşaltarak belge almak zor bir şey değildir; dükkan onun. Doktorlar; kafanızı kumdan çıkarın ve gerçekle yüzleşin. Asıl tehlike güvenin yitmesidir, virüs falan değil. Allah vermesin, önümüzdeki günlerde gerçek bir salgın başlarsa hapı yuttuk. Çünkü yalancı çoban oldunuz bir kez, size inanmayan milyonlarca kişi olacak. Ve olası kayıpların sorumlusu siz olacaksınız.

Metinde yer almayanlar:

Daha önce örneklerini verdiğim üzere metnin içinde bulunmayan şeyler de metnin ne dediğiyle ilgili önemli bir veri olabilir. Bağlantıdaki haberi okuduysanız iğnenin zorunlu olmasından hiç söz edilmediğini, yani işin hukuki boyutuna hiç değinilmediğini görmüşsünüzdür. İşte bu bilinçli bir seçimdir. Yasadışı yasakları onaylayıp alkışlayanlar, yasadışı iğneyi de yalnızca bilimsel bağlamda tartışmak istiyorlar. Çünkü hukuk konuşmaya başladıklarında “açılın ben uzmanım” diyemedikleri bir alanda kalacakları gibi, suç işliyor olma olasılıkları da konuşulmaya başlanacak. “Bilimin bulguları şimdilik bunlar” önermesiyle zorunluluk gereği arasındaki ilgi bağını kurmadılar. Basın var gücüyle dikkatleri bu ilgi bağından uzaklaştırmaya çalışıyor. Olayın hukuki boyutunu okurun aklına getirmemek için zorunluluk konusunu hiç açmamışlar. Kullandıkları aşırı sayıdaki görsele bakarsanız laboratuvar, doktor önlüğü ve maske dışında bir şey olmadığını görürsünüz. “Bilim” kavramının uyandırdığı olumlu çağrışımı kullanıyorlar. Araya birkaç adliye ve cezaevi görselinin eklendiğini düşünün, duygusal hava nasıl değişirdi, değil mi?

Bu haber paçavrasını okuyanlar birkaç bin beyin hücresini daha yitirdikleriyle ve yaşam hakkında bildiklerinin bir bölümünü daha unuttuklarıyla kaldılar. Ama buradaki değerlendirmeyi okuyanlar farklı sonuçlara ulaşmış bile olsalar basın, modern tıp ve uzmanlık olguları üzerinde yeni zihinsel açılımlar yapacak, eleştirel okuma kaslarını bir parça daha geliştirmiş olacaklardır. Okuduğunuz ve yaydığınız için teşekkür ederim.

 

[1] 2019-2023 kalkınma planı, sayfa 8: “Sağlık bilimlerinin gelişimiyle biyoteknolojik ürün ve bireyselleştirilmiş ilaçlar gelişmekte, vücut  değerlerini  ölçen  deri  altı  çipler,  akıllı  saatler  ve  bileklikler  gibi  giyilebilir  sağlık teknolojilerinin çeşitlenmesi ve kitlesel kullanımlarının yaygınlaşması beklenmektedir.”

“Dezenformasyon Doz Aşımı” Diye Bir Şey Var Mıdır?” için 3 yorum

      1. Her şey olabilir. Kanıt, belge olmadan hemşirenin birini “Taksim’de sallandırmak” ve bunu yapmayı düşünen (ve belki çoktan yapan) hemşire ve doktorları korkutmak istemiş olabilirler. Bunun için elbette sosyal medyada “aykırı” fikirlerini paylaşan bir hemşire bulacaklar, başka kimi bulacaklardı ya? Oyunun içinde oyun. Daha birinci oyunu göremeyenlere katman katman oyunları nasıl açıklayacağız?

        Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s