Bilmiyorum. Sahtekarlık yaptıklarını, yalan söylediklerini, tuzak kurduklarını bilmem için bunu nasıl becerdiklerini bilmem gerekmiyor. Bu çok temel bir ilke. Bu ilkeyi göz ardı edenler, pek çok tuzağı, sahtekarlığı, dümeni göremiyorlar. Bir başka deyişle metindeki veya resimdeki tutarsızlığı göremiyorlar. Bundan dolayı bu ilke eleştirel okumanın yaşamsal bir parçasıdır.
Bugünlerde herkes Kovid konuşmak istiyor. Ben de konuştuğum kişilere basında görüp duyduklarının tamamen yalan olduğunu söylüyor ve işin gerçeğini açıklamaya çalışıyorum. Çoğu kez bir noktada tıkanıyorlar ve şu itirazı sunuyorlar:
Peki, öyleyse bunu nasıl yapıyorlar? Virüs laboratuvarda mı yapıldı? Bütün hükümetleri ikna etmeyi nasıl başardılar? Nasıl bu kadar güçlü olabiliyorlar ve hükümetlerin hepsi bu plana boyun eğiyor? Ben bunu örgütleyebilecek bir güç olduğunu sanmıyorum.
Veya;
Peki, nasıl bu kadar kötü yürekli olabiliyorlar? İnsanlara bu kadar kötülük etmeleri için nasıl bir gerekçeleri var? Bakanlar, doktorlar, gazeteciler bir yerden para mı alıyorlar bu yalanları söyledikleri için? Ben bundan bir çıkar elde edebileceklerini sanmıyorum.
Yanıt: Bilmiyorum. Daha doğrusu bilmem gerekmiyor.
Bir eleştirel okur önce önündeki metni anlamaya çalışır. Aslında bu hepimizin farkında bile olmadan yaptığı şeydir. Bir çocuk tekerlemesi bulun, okuyup anlamaya çalışın. Veya bir türkü: “Manda yuva yapmış söğüt dalına, yavrusunu sinek kapmış.” Anladık mı? Anladık. Buradaki anlamsızlığı anladık. Yaptığımız şey şuydu: Metnin içindeki tutarsızlıkları saptadık. Ve bu metnin gerçeği yansıtmadığına karar verdik.
Bir film izlediğinizi düşünün. Adam taşıt kullanmadan uçuyor. Kimsenin uçamayacağını biliyoruz. Yani resmin içindeki tutarsızlığı görüyor, anlıyoruz. Bunu anlamak için bu görsel efektin nasıl yapıldığını bilmemiz gerekmiyor.
Sihirbazlık gösterisi izliyoruz. Kadını ikiye bölüyor. Kadının ikiye bölünmediğini biliyoruz. Ama adamın nasıl öyle gösterebildiğini bilmiyoruz. Bunun bir gösteri ve hile olduğuna karar verebilmek için adamın bunu nasıl başarabildiğini bilmemiz gerekmiyor. Hiçbir aklı başında kişi de bizi “bilmeden yargılamakla” suçlamıyor.
Sihir resimdeki kadar basit olunca bu hileyi çözebiliyoruz. Ama bu sihri çözemeyen küçük çocuklar da bunun bir hile olduğunu bilirler. Nasılını bilmekle bilmemek arasındaki fark, bilgi ve araştırma düzeyiyle ilgilidir. Ancak eleştirel düşünmenin ilkesi değişmez: Baktığımız her yerde tutarlılık ararız. Tutarsızlık varsa ortada ya bir yanılgı vardır ya da yalan. Bu ilkeyi her yerde uygularız. Kişinin yalanını söylediklerinin tutarsızlığından anlarız. İşin gerçeğini araştırıp öğrenmek apayrı bir düzeydir.
Basının ve hükümetin Kovid’le ilgili söyleyip yaptıklarının tutarsızlıkları saymakla bitmez. Burada bir kaçını gösterdim, devamını merak edenler coronaloji.com ve coronagercegi.com (geçici olarak kapalı) sitelerine bakabilirler. Bize sunulan öyküde bir tutarsızlık varsa öyküyü anlatana hiçbir borcumuz yoktur. Onun bize borcu vardır. Çelişkileri ortadan kaldırmalı ve bize tutarlı bir söz söylemelidir. Ancak bundan sonra bizden bir talepte bulunabilir. “Yavrusunu sinek kapan manda için yardım topluyorum” diyenin alması gereken yanıt bellidir.
15 Temmuz, Ergenekon, Charlie Hebdo, 11 Eylül ve benzer felaket öykülerindeki tutarsızlıkları gösterince yukarıdaki tepkiyi verenler oluyor: “Peki, böyle bir hileyi nasıl yapabiliyorlar? Aklım kesmiyor.” Burada aslında buna güçlerinin yetmeyeceği, dolayısıyla ortada hile olmadığı iması gizli. Oysa bunu nasıl başardıklarını bilmiyor olmamız, yani senaristi, yönetmeni, görsel efekt uzmanını tanımıyor olmamız izlediğimiz şeyin bir oyun olduğunu anlamamıza engel değildir. Yukarıdaki itiraz bir kanıtlama zorunluluğu safsatasıdır.
“Anlamıyorum, niye böyle bir kötülük etsinler ki? Bundan ne çıkarları olacak ki?”
Katile, hırsıza mahkemede soruyorlar mı niçin kötülük ettiğini? Sen her yıl yerkürenin dört yanında suç işleyip mahkum olan on binlerce, yüz binlerce katil, hırsız, zorba için bu soruyu sormuyorsan ama ahlaksız olduğunu çoktan bildiğin politikacılar, şirket yöneticileri ve mason benzeri gizli yapılanmalar için soruyorsan bu sağlıklı kuşkuculuk değil bir arızadır. Ya kötülüğe eğilim göstermek için bahane arıyorsun ya da bile isteye aptal olmak için.
Bunun ötesindeki yanıt için kötülüğün ortaya çıkışıyla ilgili bilgiye başvurulmalı. Bu da temel varoluş sorularıyla, toplumbilimle, ruhbilimle ilgilenmeyi gerektirdiği için bu blogun kapsamı dışındadır. Yine de özetleyecek olursak kötülük tarlanızdaki, bahçenizdeki yaban otu gibidir. İstemezsiniz ve onun ortaya çıkmak için bir nedene ihtiyacı yoktur. Gözünüzü yumar, görmezden gelirseniz sorun ağırlaşır. Yenisinin yine çıkacağını bildiğiniz halde yolarsınız bu sonsuza dek sürer. Bahçe ottan görünmüyorsa “neden?” diye sormanın anlamı yoktur. Demek ki yolan yokmuş.